Tuesday, August 30, 2011

TÜRKİYE ORMAN KANUNLARI VE BUNLARIN ÖZEL MÜLKİYETE ETKİSİ (ÖZET)

(Bu yazının tamamını incelemek istiyorsanız http://www.turkeyforest.com/ adresine gidiniz)

Bu yazıda, Türkiye’deki orman tahdit sınırlandırmalarının kişilerin mülkiyet haklarını nasıl etkilediği anlatılmaktadır. Türkiye de orman sınırlandırmaların da şahıs arazilerine (orman olduğu gerekçesi ile) el konulmaktadır Son zamanlarda, AİHM de açılan davalar nedeni ile bu konu AİHM’nin de dikkatini çekmiştir. AİHM Türkiye aleyhine vermiş olduğu kararlarda, başta iyi niyetli alınan tapuların sonradan tazminat ödenmeden (tapular iptal edilerek) devlet adına geçirilmesini mülkiyet ihlalli kabul etmiştir.

AİHS’nin 1 nolu porotokolü’nün 1. maddesi aşağıdaki şekildedir.

Madde 1 Mülkiyetin korunması

Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.


AİHM’nin görüşü

AİHM, orman sınrları içerisine alınan tapuların geçerliliğini tanımaktadır. AİHM bu tapuların iyi niyetli edinilmiş olmasına dikkat etmektedir. AİHM orman gerekçesi ile el konulan arazilerle ilgili değerlendirmesinde, AİHS’nin 1 nolu Protokolünün 1. Maddesine göre başvuranların mülkiyet hakkı olduğunu tespit ettikten sonra aşağıdaki şekilde incelemiş;

· Başvurucuların mülkiyet haklarına müdahale olup olmadığı (mülkten ‘yoksun bırakma’ olarak değerlendirilmesi gereken bir müdahalenin var olduğunu kabul etmiştir.)
· Müdahalenin yasal olup olmadığı (AİHM, ulusal kanunları uygulayan ulusal mahkemelerin kararlarını yasal bulduğu için yapılan müdahaleyi yasal kabul etmiştir.)
· Türkiye Devleti’nin el koymasındaki gerekçesinin haklı bir neden (kamu yararı) olup olmadığı (ormanların korunması nedeni ile gerekçesini AİHM haklı bulmuştur. )
· Sonunda, başvurucunun mağduriyeti ile kamu yararı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı (tazminat ödenmemesi nedeni ile AİHM adil bir denge kurulmadığına hükmetmiştir.)


Türkiye Devleti’nin görüşü

Türkiye Devleti, AİHM’deki savunmasında orman sınırlandırmasında kalan tapuların iptal edilmesinin yasal olduğunu belirtmiştir. Çünkü T.C. Anayasası’nın 169. maddesine göre orman arazisinin şahıs malı olması mümkün olmadığı için Orman Kanununa göre tahditi yapılıp orman sınırları içerisinde kalan bütün araziler devletindir. Bu nedenle bu sınırlar içerisinde kalan tapularda geçersiz olup, (mülkiyet ihlali olmadığı için) tazminat ödenmesi de gerekmemektedir.


Yazımız

Bu yazımızda, Türkiye Devleti’nin orman bölgelerinde yaptığı mülkiyet müdahalelerini 6831 sayılı Orman Kanunu ve T.C. Anayasası tarafindan öngörülmediği anlatılmaktadır. Ayrıca 1945 yılında yürürlüğe girerek ormanları devletleştiren 4785 sayılı Kanunu’nun da, 1945 yılında orman olmayan yerleri Devlet ormanı saymak için kullanıldığı anlatılmaktadır.

Ayrıca 4785 ve 6831 sayılı Orman Kanunları, yeterli derecede şeffaf ve öngörülebilir olmadığından, AİHM kararlarında uygulanan yasallık kriterlerine uymadıklarını anlatılmaktadır.

AİHS’nin 1 nolu Protokolünün 1. Maddesine göre:

“Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir”

AİHS’nin 1. nolu protokolünün 1. maddesine göre, mülkiyet hakkına müdahale yasal olmalıdır. Müdahale ulusal kanunlara göre yasal değil ise AİHS’nin 1 nolu protokolünün 1. maddesi çok ciddi bir şekilde ihlal edilmiş olmaktadır. Bu durumda başvuranın mağduriyetinin giderilmesi (restitutio in integrum) ihlal öncesi hale getirilmesi yolu ile gerekli kılınmaktadır. Bu da taşınmazı iade etmek, bu mümkün değil ise güncel değeri ile tazminat ödemek yolu ile olmaktadır. Tazminat hesaplanırken, adil dengenin sağlanması için taşınamazın güncel değeri dışında kaybedilen fırsatlar için de ayrı bir tazminat ödenmektedir. Bakınız:

Scordino c. Italy (No3) ( just satisfaction), no 43662/98, 09/07/2007
Carbonara and Ventura v. Italy (just satisfaction), no. 24638/94, 11/12/2003
Belvedere Alberghiera S.r.l. v. Italy no. 31524/96, 30/10/2003)
Papamichalopoulos and Others v. Greece 14556/89, 31 10/1995

AİHM bugüne kadar orman olması sebebi ile yapilan mülkiyet ihlalerini ulusal kanunlara göre (ulusal mahkemeler yasal olduğunu kabul ettiği için) yasal kabul etmiştir. Bu durumda AIHM tarafından verilen tazminat tam değerin altında olmuştur.

Örneğin, AİHM’nin ormanla ilgili olarak vermiş olduğu, Devecioğlu Türkiye davasının kararında, yapılan müdahale yasal kabul edillği için tazminat tam değeri üzerinden verilmemiştir. Devecioğlu v. Türkiye (just satisfaction), no17203/03, 24/11/2009, tarihli kararının 1. paragrafında;

“Bu bağlamda, AİHM, tespit edilen ihlalin temeli, yasalara aykırı biçimde el koymadan ziyade tazminat ödenmemesi ise, tazminatın, taşınmazın değerini her zaman tamamen yansıtmadığını yineler (bkz. I.R.S. ve Diğerleri (adil tazmin), 26338/95; Scordino – İtalya (no. 1) [BD], 36813/97 ve Stornaiuolo – İtalya, 52980/99). Bu nedenle, başvuranların yasal beklentileriyle örtüşecek biçimde götürü tazminat almalarının uygun olacağı kanısındadır.”

AİHM’nin Köktepe (35785/03 Nolu) ve Turgut (1411/03 Nolu) kararlarında aşağıdaki aynı cümleyi kullanarak şöyle ifade etmektedir.

“Başvuran tarafından arazinin niteliğine ilişkin itiraza rağmen ulusal mahkemeler arazinin orman alanında bulunduğu yönündeki bilirkişi raporlarına dayanarak anayasa hükümleri gereğince tapu senedini iptal etmiştir. Ulusal mahkemeler tarafından ileri sürülen gerekçeleri göz önünde bulunduran AİHM, başvurana uygulanan yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesinin birinci bendinin ikinci cümlesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğini düşünmektedir.” (Köktepe 87 nolu paragraf, Turgut 90 nolu paragraf)

AİHM müdahalenin yasallığı konusunda daha fazla bir inceleme yapmamış ve ulusal mahkemelerce verilen kararların ulusal yasalara uygun verildiğini kabul etmiştir. AİHM’nin 05.02.2000 tarihli Beyler c. İtalya 33202/96 dosya numaralı kararında;

“ulusal kanuna uyulup uyulmadığı konsunda sınırlı bir gücü oduğunu” (Bakınız Håkansson and Sturesson v. Sweden judgment of 21 February 1990, Series A no. 171-A, p. 16, § 47 davasına)” belirtir.

AİHM’nin 17.02.2004 tarihli Maestri v. İtaly kararının 7. paragrafında;

“Mahkeme ayrıca altını çizerek Mahkemelerin ve Yargıtay’ın ulusal kanunarın uygulanmasında, yorumlanmasında en yetkili merci olduklarını belirtir.

Mahkeme en azından bugüne kadar ulusal kanunları yorumlamayı kabul etmemiş, ulusal mahkemelerin yorumlarını doğru ve bağlayıcı olarak kabul etmiştir. Mahkeme bu konulara nadiren müdahale etmektedir. Bu müdahale ulusal kanunları (ulusal otoritelerin çıkardığı şekliyle) yorumlamak için değil, AİHS ile bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda yapılmaktadır.”

Bu yazıda, orman sayılan yerlerde özel mükiyete el konulmasının, Anayasaya da ve 6831 sayılı Orman Kanun da öngörülmediği ve aynı zamanda 6831 ve 4785 sayılı kanunların AİHS ile bağdaşmadığı anlatılmaktadır.

Anayasa: 1924’ten bugüne kadar çıkarılan anayasalarda orman sınırlandırmalarında tapulu arazilerin devlet ormanı sayılacağını belirten bir madde bulunmamaktadır. 1982 Anayasasında (169 mad.) “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.” denilmektedir. “Devlet ormanları” demek “devlete ait ormanlar” anlamına gelmekte olup bütün ormanları içermemektedir.

6831 Sayılı Orman Kanunu: 1956 yılında yürürlüğe giren 6831 sayılı Orman Kanunun da, tapulu ormanların devlet ormanı olduğunu belirten bir madde bulunmamaktadır. Dolayısı ile ne Anayasa da ne de kanunlarda, şahıslara ait tapulu ormanları devlet ormanı sayan bir madde bulunmamaktadır.

4785 Sayılı Orman Kanunu: Türkiye de ormanlar yalnızca 1945 yılında yürürlüğe giren 4785 sayılı orman kanunu ile devletleştirilmiştir. Bugünkü orman alanlarının yarısından azı bu kanun ile devletleştirilmiştir. Devletleştirilen bu ormanlarda 1945 öncesi hava fotoğrafları, memleket haritaları ve amenejman planlarına göre tespit edilmiştir. Yapılan bu tespitler resmi ve beynelminel istatistiklere göre 10.5 milyon hektardır. Bu miktar bugüne kadar devletleştirilen 20 milyon hektar ormanın yarısına denk gelmektedir.

· Bu yazıda 1945 yılında resmi olarak orman sayılmayan tapulu arazilerin, 4785 sayılı orman kanunu kullanılarak devlet ormanı sınırları içerisine alındığı anlatılmaktadır. Bu şekilde yapılan tespit 4785 sayılı orman kanununa aykırıdır. Şöyle ki; 1956 tarihli 6831 sayılı orman kanununa göre orman olarak tespit edilen tapulu arazilerin büyük bir kısmı, 4785 sayılı orman kanunun yürülüğe girdiği 1945 yılı ve öncesine göre değil, 1945 yılından sonraki orman niteliğine göre yapılmıştır .

· Ayrıca bu yazıda 4785 sayılı Orman Kanunu’nun AİHM‘nin kriterlerine göre yasallık ilkesi ile bağdaşmadığı anlatılmaktadır. 4785 sayılı kanuna göre devletleştirmeye tabi ormanların bir kısmının orman kadastroları yıllar sonra yapılmıştır. Halen orman kadastrosu yapılmayan yerler bulunmaktadır. Türkiye Devleti’nin 65 yıla yakın bir zamanda orman kadastrosunu bitirememesi nedeni ile tapulu yer sahipleri 4785 sayılı kanunla kendilerine (1945 yılında) tanınan bir yıllık tazminat isteme süresini kaçırmaktadırlar. AİHM’nin Beyler c. İtalya 33202/96 dosya numaralı kararında Büyük Kamara “yasallık ulusal kanunun maddelerin yeterince ulaşılır, açık ve öngörülebilir olduğunu önceden var sayiyor.” belirtir.

Sonuç olarak; bu yazı, 4785 sayılı orman kanunu’nun öngörülebilirliğinin olmadığını savunmaktadır. Çünkü devletleştirilen orman kapsamına giren tapulu yer sahiplerine bu durum bildirilmedi. Bildirilmediği için tapulu yer sahipleri bunu öngöremediği için tazminat isteme süresini kaçırdılar. 4785 sayılı Orman Kanunu AİHM‘nin şartlarına göre yasallık ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

4785 sayılı orman kanununda belirtilen tazminat isteme süresi geçtiği için Türkiye Devleti orman tahdit komisyonlarını kullanarak (keyfi olarak) tapulu arazileri devlet ormanı olarak tespit etmektedir. Aynı zamanda bu kanunda tazminatla ilgili olarak toplumun menfaati ve kişinin haklarının korunması arasında, adil bir denge bulunmamaktadır.

Kamulaştırma yapmanın yasal yolu:

Türkiye de, Anayasa kamu yararına taşınmazların kamulaştırılmasına izin vermektedir (tazminat ödemek şartıyle). Bununla ilgili 1983 yılına kadar 6830 sayılı kanun, 1983 yılından sonra da 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu çıkarılmıştır. Ancak Türkiye Devleti bu kanunları devletleştirilen tapulu ormanlara uygulamamaktadır. Bugüne kadar bu kanunlar devletleştirilen tapulu ormanlara uygulasa idi, AİHS’nin 1 nolu protokolünün 1. maddesi ihlal edilmemiş olacaktı.

Bu yazının içeriği:

Yazının II, III ve IV nolu bölümleri, 1937 yılından bugüne kadar orman kanunlarını ve 1924’ten bugüne kadar Türk Anayasaları’nın ormanla ilgili önemli maddelerini anlatmaktadır.

V. bölüm 1945 yılında yürürlüğe giren 4785 sayılı orman kanunu’nun uygulanış şeklini ve AİHS’nin 1 nolu protokolünün 1. maddesinin ihlal edilğini anlatmaktadır.

VI. bölüm 1945 yılından sonra orman alanlarının iki katına nasıl çıktığını, bu artışın tapulu orman arazilerinin de orman sınırları içerisine alınmasından kaynaklandığını anlatmaktadır.

VII. bölüm Orman Kanunları’nın yanlış uygulanarak, tapulu arazilerin de Devlet Ormanı sınırları içerisine alındığını anlatmaktadır. Bu kanunların amacı orman bitki örtüsü olan yerleri tespit etmektir. Ancak bu kanunlar 1945 yılında, devlet ormanı sayılan (10.5 milyon hektar) yerlerin dışında kalan tapulu oramanlarıda devlet ormanı içerisine almak için kullanılmaktadır.

Orman Kadastrosu ve Arazi Kadastrosu arasındaki farklar anlatılmaktadır. Her iki kadastronun aynı zamanda yapılmamasının sakıncalarıda belirtilmektedir.

Orman ve Arazi Kadastrolarının ilanı, yapılış şekli ve sonuçlarının tapu sahiplerine bilgi verilmeden yapıldığı anlatılmaktadır. Ayrıca zamanaşımı ve sınırlı itiraz sürelerinden bahsedilmektedir.

VIII. bölümde orman sayılıp el konulan tapulu arazilerle ilgili AİHM kararları anlatılmaktadır. AİHM’nin bu kararlarında Türkiye Devleti’nin AİHS’nin 1 nolu Protokolünün 1. maddesini (mülkiyetin korunması) ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

IX. Sonuç; aslında T.C. Anayasaların da yalnızca Devlet Ormanı’nın mülk edinilmesi yasaklanmıştır. Orman Kanunları ise her zaman özel ormanların mülkiyetine belli şartlarda izin vermiştir. Fakat kanunun bu maddeleri orman kadastrolarında ve mahkemelerde uygulanmamıştır. 1945 tarihli 4785 sayılı orman kanunu devletleştirme kapsamına girmeyen ormanları da devletleştirmek için de kullanılmaktadır. Ayrıca 4785 sayılı Orman Kanunu AİHM‘nin şartlarına göre yasallık ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

(Bu yazının tamamını incelemek istiyorsanız bgatay@gmail.com adresine mail göndererek isteyiniz.)

No comments:

Post a Comment